Ana SayfaPsikolojiÇocuk PsikolojisiBir psikoloğun gözünden anne olmak

Bir psikoloğun gözünden anne olmak

-

Şimdiye kadar birçok dergi yazısı, makale yazdım ama hiçbirinde bu kadar zorlanmadım. Çünkü o kadar çok şey var ki söyleyecek, anlatacak ve her duygunun her hissin tarifi, anlatılması o kadar zor ki. En öncelikle inanılmaz bir duygusal yük. Kalbinin her atışında o var. Zihninde her an o var. Her şeyin, herkesin öncesinde o. Bütün bunlar annenin duygusal yükünü, kaygı düzeyini çok arttırıyor, sürekli tetikte bir insan haline getiriyor.

Hamile olduğumu öğrendiğim gün

Aslında hikâyeye en başından başlamak gerek. Hamile olduğumu öğrendiğim gün, ömrümde ilk defa kalbim o kadar hızlı attı. Sevdiğim, aşık olduğum hayat arkadaşımla yolunu gözlüyorduk bebeğimizin. Aslında test yapmadan da hissetmiştim hamile olduğumu. Çok duygusallaşmıştım son birkaç gündür. Her şeye ağlayabiliyordum. Hamile olduğumu öğrenmemden iki gün önce, her

zamanki gibi akşam eve gelen eşimi kapıda görünce deyim yerindeyse hüngür hüngür ağlamaya başladım. Tabi ki eşim korku içinde ne oldu diye sordu. Verecek bir cevabım yoktu, sadece eve geldi ve onu karşımda gördüm diye çok sevindim. Oysaki o zaten her akşam doğal olarak evine geliyordu. Eşim ağlama sebebimi duyunca anlam veremedi ve gülmekten kendini alamadı. Sabah işe giderken yavru bir kedi gördüm yine ağlama nöbeti… İşe gidince arkadaşıma “hamile olabilirim çok duygusalım” dedim. Fakat bir yandan da zihnimin mantıklı tarafı hiç ihtimal vermiyordu ve “kendini bu düşünceye inandırma sonra hamile olmadığını öğrenince çok üzülürsün” diyordu. Ama o günün akşamında öğrendi ki hamileyim… Dünyalar bizim oldu.

Bebeğim geliyor günlüğü tutmaya başladım

Ertesi gün gittim hemen “bebeğim geliyor günlüğü” aldım, bir de pembe çiçekli küçük bir defter. Günlüğe eşimle birlikte her ay ultrason kontrolünden sonra duygularımızı yazdık. Pembe çiçekli defter ise kızımla bana ait bir günlük oldu. Her gün içimdeki minik “onunla” beraber neler yaptığımızı, neler hissettiğimizi yazdım. Büyüdüğünde bu defteri okurken “annem beni ilk günden itibaren ne kadar çok sevmiş” diyeceğini düşünerek ve yine ağlayarak… Onu içimde taşıyor, büyütüyor olmak o kadar güzeldi ki açıkçası hala hamilelik günlerimi özlüyorum ve bittiği için içimi bir hüzün kaplıyor. Çok garip, doğum anneyle bebeğin hem ayrılışı hem de kavuşması. Bir yandan kucağınızda onu öpüp koklayabiliyorsunuz diye çok mutlu oluyorsunuz bir yandan da her ağladığında onun için üzülüyorsunuz ve “karnımdayken daha mı mutluydu acaba” diye mantık dışı bir şekilde üzülüyorsunuz. En azından bende böyle oldu.

Anne adaylarına tavsiyem, güzel bir hamilelik geçiriyorsanız bir gün bu hamileliğin biteceğine ve bebeğinizin sizden ayrı bir varlık olacağına kendiniz alıştırın.Eğer kendinizi buna alıştırmazsanız lohusalık döneminde güçlük çekebilirsiniz.

Lohusalık döneminde birbirine zıt birçok duyguyu bir arada yaşayabiliyorsunuz.

Gerçekten lohusalık depresyonu diye bir durum var. Seviniyorsunuz çünkü kucağınızda kavuştunuz, üzülüyorsunuz çünkü o artık içinizde değil, dışarıda. Sanki dışarıda tehlikelere daha açıkmış gibi geliyor korkuyorsunuz. Çok mutlu oluyorsunuz ama bir yandan da şoka giriyorsunuz. Çünkü bitmeyen bir mesainin içine girdiğinizi fark ediyorsunuz. Özellikle ilk iki hafta dinlenmek gibi bir lükse sahip olunmuyor. Bitmeyen bir kısır döngü içinde aynı rutin şeyleri yapıyorsunuz; emzir, gaz çıkart, alt değiştir, uyut. Bu biz günümüz kadınları için gerçekten çok zor bir durum. Alışmışız işe gitmeye, sosyalleşmeye, iş çıkışı bir kahve veya bir kadeh şarap içmeye, giyinmeye, süslenmeye kendimizi güzel hissetmeye. Lohusalık döneminde bunların hiçbiri yok, işe gitmek, kendine vakit ayırmak, sosyalleşmek, güzel hissetmek, bakımlı olmak, hiçbiri mümkün olamıyor. Sabah oluyor güneş doğuyor, akşam oluyor güneş batıyor ama hiçbir anlamı yok çünkü anne için bir şey değişmiyor, evin içinde aynı kısır döngüye, rutine devam…

İşe gittiğimiz zaman çok yorulsak da biliriz ki akşam olacak, mesai bitecek ve eve gidip ayaklarımızı uzatıp dinleneceğiz. Ama annelik de böyle bir durum yok, özelikle de lohusalık döneminde. Çünkü bebek sürekli emmek istiyor, uyku aralıkları kısa oluyor, henüz gece gündüz döngüsünü öğrenmemiş oluyor. Gerçekten çok yorucu bir dönem olduğunu itiraf etmeliyim.

Kendiniz eve kapatmayın…

Anne olmak çok güzel. Anne adaylarına bir tavsiye daha; kendiniz eve kapatmayın. Eşinizi, bebeğinizi alın gezmeye gidin. Lohusalık dönemimi hafif atlatmamı sağlayan şey eşimin beşinci günde bizi dışarı çıkartması gezdirmesi ve buna devam etmesi olmuştur. Her gün işten telefon açtı ve direktifi şuydu;  “bebeği de al dışarı çık !!!” Sekizinci günümüzde ilk defa yanımda biri olmadan bebeğimi aldım, arabama bindim ve arkadaşlarımla buluşmaya gittim. İnanılmaz iyi geldi. Bir tavsiye daha; hep gülümseyin, pozitif olun, bebeğinizi paylaşın. Birçok yeni anneye şöyle bir kıskançlık gelir, “o benim, babasıyla benden başka kimse dokunmasın”. Bunu yapmayın, bebeğinize olan sevginizi hastalıklı hale getirir, etrafınızdaki insanları kırar ve sorunlara yol açar. Bırakın yakınlarınız size yardım etsin. Kendinizi bebeğinize kaptırıp hayat arkadaşınızı unutmayın, aşkınızı taze tutun.

Öncelikle şu gerçeği de kabul edin; ‘Bir daha hayatınız asla eskisi gibi olmayacak.’

Hem anne olacağım hem de eski hayatıma devam edeciğim diyip şartları zorlamayın. Ama tabi ki mümkünse eşinize ve kendinize eski hayatınız yaşayabileceğiniz günübirlik kısa esler verin.

Son olarak şunu söylemeliyim ki hayatımda duyduğum en doğru söz “anne olunca anlarsın” sözüymüş. Şimdi artık anneme daha anlamlı bakıyorum, yaşadıklarını, yaşattıklarını, yaşadıklarımı daha iyi anlayabiliyorum, hak veriyorum. Artık benim de ona bakarken içim titriyor. Tıpkı kızıma bakarken titrediği gibi ve tıpkı annemin bana bakarken içinin titrediği gibi. Dedim ya insan gerçekten anne olunca anlıyor…

Ne de olsa ilmek ilmek dokudum ben onu içimde dokuz ay boyunca…