Ana SayfaÇocuk SağlığıÇocuk BeslenmesiÇocuk beslenmesi ve gıda endüstrisi arasındaki ilişki

Çocuk beslenmesi ve gıda endüstrisi arasındaki ilişki

-

Çocuk beslenmesi, sağlıklı nesillerin devamı ve şişmanlıktan korunma konuları ile alakalıdır. Hızla artan şişmanlık oranları üzerinde gıda endüstrisinin yadsınamaz bir etkisi vardır. Şişmanlık, öncelikle fazla kilo, ardından şişmanlığa bağlı Tip 2 diyabet gibi hastalıklara yol açar. Daha sonra bu hastalıklara bağlı yaşam süresi kısalması ve sakatlıkların artması, en son aşamada ise şişmanlığın nesilden nesile geçmesini sağlayan epigenetik birikimlerin oluşması aşamalarından geçerek ilerler. Ülkemizde gerçekleşen araştırmalar erişkinlerin % 30’dan fazlasının, çocukların ise % 20’sinin, fazla kilolu ya da şişman olduğunu gösteriyor.

Çocuk beslenmesi ve gıda endüstrisi arasındaki ilişki

Geçtiğimiz yıllarda WHO’nun önerdiği yöntemle ülkemizde ilkokul ikinci sınıf öğrencilerinde  yapılan “Çocukluk Çağı Obezite Araştırması”nda şişmanlık sıklığı % 8,4, fazla kilolu (şişmanlık riski olan) sıklığı % 14,3 belirlenmiş. Bu araştırmada ayrıca fazla kilolu olma sıklığının kentlerde kırsala göre 3 kat fazla olduğu tespit edilmiş.

Araştırma sonuçları, çocuklardaki kilo artışında, yaşam ve beslenme şeklinin ne kadar belirleyici olduğuna dikkat çekiyor. Şehirlerde, özellikle batıda yaşayan çocuklar küçüklükten itibaren fazla kalorili, keyif veren ve bu nedenle de hayat boyu kötü beslenme alışkanlığı kazanılan ürünlerle daha çok karşılaşıyorlar. Dolayısıyla erken yaşlardan itibaren şişmanlamaya başlıyorlar.

En çok reklam harcaması yapan sektörlerin başında besin endüstrisi var

ABD bu sorunu bütün dramatikliği ile yaşayan ülkelerin başında geliyor. Bu konuda ABD’de ileri düzeyde, bizim gibi ülkelerde ise ikinci/üçüncü evrede. Ancak başımıza gelecekleri ve alınması gereken önlemleri anlamak için ABD’yi incelemenin doğru bir yöntem.

Konu ile ilgili 2014 yılında çekilen bir belgesel olan “Feed Up” dan söz etmek istiyorum. Filmde anlatıldığı gibi hepimiz çevremizde “abur-cubur” ürünlerin  başta marketler olmak üzere her yerde olduğunu, ürünlerin “ucuz ve güvenli”  olduğu algısının yaratıldığını, çoğu zaman çizgi film karakterleri ile süslendiğini ve bu ürünlerin çocuklar için sevimli hale getirildiğini görüyoruz. Globalde ve ülkemizde, gıda endüstrisi, en çok reklam harcaması yapan sektör olarak karşımıza çıkıyor.

Çocukları nefislerine hakim olamadıkları için suçlamak doğru mu?

“Feed Up” belgeselinde yer alan çocuklar, şişman olmaktan ötürü derin bir üzüntü ve çaresizlik duyuyorlar. Kilo vermek istediklerini ama nasıl vereceklerini bilemediklerini belirtiyorlar. Her yerde “abur-cubur” besinlerle karşılaştıklarını ve bu besinleri görünce açlık hissedip yemekten kendilerini alamadıklarını söylüyorlar . Aynı çaresizliği ebeveynler de dile getiriyor. Evde önlem alsalar bile her yerde yüksek kalorili besinlerle karşılaşan çocuklarının yeme davranışlarını kontrol edemediklerini anlatıyorlar. Bu konuda önüne kraker koyulan çocuklardan besin reklamı seyredenlerin, seyretmeyenlere göre % 40 daha çok yediğini de biliyoruz.

Şişmanlığa bakıştaki klasik model, enerjinin sabitliğine dayanır ve insanların çok yemeyi seçtiği için şişmanladığını varsayar. Bu durumda şişmanlık, kişinin patolojik bir davranışı olarak kabul edilir. Bu bakış, kişinin sorumluluğuna vurgu yapar ve hükümetlerin/endüstri toplumunun günahlarının bağışlanmasına izin verir. Oysa çocuklar şişman olmayı seçmez. Onlar sadece çocuktur. Çocuklar besin seçimlerinden sorumlu değildir, ayrıca kişisel sorumluluk alma kapasiteleri henüz gelişmemiştir. Günümüzde bir çok araştırmacı, çocuklardaki şişmanlığın artışında, kızarmış patates, şekerli içecekler, dondurma, patlamış mısır, hamburger vb. gibi abur cubur besinlerin çocuk menülerinde olmasının rolü olduğunu düşünmektedir. Bütün bunların ardında “abur-cubur” ve işlenmiş ürünlerin içindeki şeker miktarının fazlalığına bağlı, hızlı emilen şeker üzerinden gerçekleşen “besin bağımlılığı” var.

Besinlerin içindeki fazla miktardaki şeker beyinin haz ve iştah merkezlerini etkiliyor

“Fed Up” filminde konuşan uzmanlardan biri, “ Besin bağımlılığı bir metafor değil gerçek” diyor. Şişmanlığa yol açan besinlerin içindeki fazla miktardaki şekerin beyindeki haz ve iştah merkezlerine etkisinin “kokain”e benzediğinin fare deneyleri ile gösterildiğini anlatıyor. Dolayısıyla bu besinlerin gösterildiği gibi masum olmadığını, bir kaç kez yendiğinde “bağımlılık”  benzeri yeme davranışları yarattığını anlatıyor.

Bizim yakın zamanda “Yale Besin Bağımlılığı Ölçeği” ni kullanarak 100 obez çocuk üzerinde yaptığımız çalışmada çocukların % 71’inde “besin bağımlılığı” bulguları saptandı. Çocukların en fazla bağımlılık gösterdikleri besinler arasında çikolata, dondurma gazlı içecekler, kızarmış patates, beyaz ekmek, pilav, şekerleme, cips  olduğu görüldü.

“Fat Chance: Beating the Odds Against Sugar, Processed Food, Obesity, and Disease” isimli bir kitap da yazan Prof. Robert Lustig, “ 160 kalori içeren bademle, aynı miktar kalori içeren alkolsüz bir içeceğin-örneğin meyve suyunun- aynı şey demek olmadığına değiniyor. Kola ya da meyve sularının lif içermediği için içlerindeki şekerin hızlı bir şekilde emildiğini belirten Prof. Lusting, bunun fazla miktarda insülin salgılattığını, insülinin ise fazla şekerin hızla yağlara dönüşmesine neden olduğunu” anlatıyor. Kısaca “Kalori, yalnızca kalori değildir” diyor.  Bir kutu kolada 9,75 tatlı kaşığı şeker bulunuyor ve sofra şekeri de en az yüksek früktoz içeren mısır şurupları kadar kötü olarak niteleniyor. Prof. Lustig, şekerin doza bağımlı ve kronik bir zehir etkisi yarattığını bir çok defa vurguluyor. Bunların ötesinde şişmanlama sürecinde insülin salgısının arttığını ve  yüksek insülin düzeylerinin ise beyinde doyma hissinin oluşmasını engellediğini biliyoruz. Buna “Beyinsel açlık” diyebiliriz.

Bu etki suni tatlandırıcılar için de geçerli; çünkü ağızdan giren yiyeceklerin “tatlı” olduğunu gösteren sinyaller, o besinin içinde şeker olmasa bile otonom sinir sistemim üzerinden insülin salgılanmasını arttırıyor.

Çocukların şişmanlık yapan çevresel faktörlerden korunması bir “çocuk hakkı” dır

Her gün onlarca şişman çocuk gören bir hekim olarak ben de, özellikle insülin direnci gelişen çocuklardaki içe dönüklük, miskinlik, huzursuzluk ve saldırganlık, aile ile şiddetli geçimsizlik gibi kişilik değişikliklerini gözlemliyorum. Dolayısıyla çocukların şişmanlık yaratan tüketim toplumu etkilerine maruz kalmasının, sağlıklarının ötesinde onların geleceği ve yaşam başarılarını da olumsuz etkilediğini ve bu nedenle çocukların şişmanlık yapan çevresel faktörlerden korunmasının bir “çocuk hakkı” olduğunu düşünüyorum.

Çocuk beslenmesinde gıda endüstrisinin rolü

Filmde ABD’de şişmanlık epidemisinin gerisinde fazla para kazanmayı insanların sağlığından önde tutan besin endüstrisinin rolü uzun uzun anlatılıyor ve az besin alınmasını öneren 1977 tarihli senatör George McGovern’un adı ile bilinen raporun nasıl etkisiz kılındığını, yine günlük alınan kalorideki şeker kaynaklı kalori miktarının % 10’dan az olmasını öngören WHO beslenme raporunun Bush yönetimi tarafından “WHO’ya Amerikan yardımın kesileceği tehdidi ile” geri çektirildiğini konuşmalardan öğreniyoruz.

Besin endüstrisi, egzersizden bahsederek ve şişmanlığın  nedeni  olarak hareket azlığını öne sürerek kafa karıştırıyor. Besin endüstrisi, insanlar istediklerini, istedikleri kadar yesinler ama hareket etsinler tezini savunuyor. Ama bu doğru değil!

Örneğin bir orta boy kızarmış patates porsiyonundan alınan enerjiyi yakmak için 1 saat 12 dakika yüzmek gerekiyor ki  çocukların bu kadar egzersiz yapmasına imkan yok. Filmdeki uzmanlar inandırıcı bir çok veri ile nasıl sigarının kanser yaptığı kesin bir bilgi ise bazı besinlerin de şişmanlığa neden olduğu kesin olduğunun altını çiziyorlar. Film, Amerikan besin endüstrisinin insanlara işlenmiş besinlerin ve abur-cubur ürünlerin daha ucuz olduğunu aşıladığını,  giderek evde yemek yapılması demode olduğunu,  daha az kalorili “reformüle” ürünlerde  yağı azalttıklarını ama şekeri azaltmadıklarını anlatıyor.

Sonuçlar ve ülkemiz için öneriler

Ülkemiz şişmanlık  evreleri bakımından orta evrede bulunuyor ve  ABD gibi bir felaketle karşılaşmamak için halâ şansımız var. Bununla birlikte özellikle kentlerdeki çocuklar arasında şişmanlatıcı yaşam tarzı alışkanlıkları hızla yayılıyor. Çocuklarımız, ABD benzeri “Abur-cubur” besinlerin hızla yaygınlaştığı ortamlarda büyüyorlar.

Bunların ötesinde ebeveynler şişmanlığa neden olan “sağlıksız beslenme” konusunda müsamahakar davranıyorlar; örneğin sigara içen çocuklarına katı davranışlar sergilerken aynı tutumu “abur-cubur” yeme konusunda göstermiyorlar ve neredeyse çocuklarındaki şişmanlık sürecini uzaktan seyrediyorlar. Ailelerin de bu konuda bilinçlendirilmesi gerekiyor.

Çocuklardaki şişmanlığın önlenmesi çalışmalarında, özellikle de  okul odaklı girişimlere öncelik vermek gerekiyor. Ülkemiz son yıllarda TV programlarına  yönelik düzenlemeler yaptı ama  hala en sık çikolata ve alkolsüz içecekler olmak üzere şişmanlık yapan ürünlerin reklamları toplam reklamlar içinde önemli bir yer tutuyor. Benzer şekilde Milli Eğitim  Bakanlığı  tarafından  2011 yılında yayınlanan “Okul Kantinleri Genelgesi”  ile bazı ilerlemeler sağlandı ama okullardaki beslenmenin düzenlenmesi, yemeklerin okullarda yapılmasına dayalı bir “Okul Yemeği Programı”na geçilmesi, hiç olmazsa  okul kantinlerin genelgesinin genişletilerek ve sıkı bir şekilde uygulanması, okul menülerinin sağlıklı hale getirilmesi konularında güçlü girişimlere ihtiyaç var.

Çocukların tütünden korunması gibi, şeker ve yağ içeriği yüksek besinlerden korunması için de güçlü toplumsal programlara ihtiyaç bulunuyor.

Prof. Dr. Şükrü Hatun,

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları, Çocuk Endokrinoloji

Okuma ve izleme önerileri

  1. Çocuklarda TV seyretme oranları.http://www.tuik.gov.tr/basinOdasi/haberler/2014_38_20140619.pdf
  2. Çocukluk Çağı Obezite Araştırması 2013; http://www.diabetcemiyeti.org/var/cdn/a/f/cosi-tr-sonuclari.pdf
  3. Fed Up Filmi . http://fedupmovie.com/#/page/home
  4. “Insider” (Köstebek) filmi ve  konusu http://en.wikipedia.org/wiki/The_Insider_%28film%29
  5. Guran T,Turan S, Akcay T, Degirmenci F, Avci O, Asan A, Erdil E, Majid A, Bereket A. Content analysis of food advertising in Turkish television. Paediatr Child Health. 2010 ;46:427-430.
  6. Keser A, Yüksel A, Bayhan A,Yeşiltepe G, Özsu E, Çizmecioğlu F and Hatun S. A new insight into food addiction in childhood obesity. Turkish J Pediatr
  7. Robert Lustig. Fat Chance: Beating the Odds Against Sugar, Processed Food, Obesity, and Disease  http://www.amazon.com/Fat-Chance-Beating-Against-Processed/dp/0142180432